ATLAR AĞLAR MI?

Bir atımız vardı, rengi dor

ATLAR AĞLAR MI?

ATLAR AĞLAR MI?

Bir atımız vardı, rengi dor
Tüyleri parlak, bilekleri ince
Yelesi uzun, duruşu mağrur
Pazara giderlerdi babamla
Üzerinde gümüş koşumlar
Babam bir heykel gibiydi sırtında
O da rahvan yürürdü hoş bir tempoyla
Yollar bozuktu
Arabalar çıkamazdı öyle dağa taşa...

Tatili iple çeker, gelince atlardım hemen sırtına
Deniz kenarını boylardık mutlaka
Kim bilir, kaç gelin almaya gitmişti zamanında...
Yollar yapıldı, atların yerini arabalar aldı
Atımız da artık pazardan geri kaldı
Çocuklar evlendi, uçtular yuvadan
Evde kalanlar sadece annemle babam
Bir de küçük çoban
Vakit geldi annem –babam
Göçüp gittiler gerçek mekâna
Dilerim mekânları cennet ola
Gençler de pek uğramaz oldu sılaya…

Harmandaki yaşlı fırın yıkılmış
Dibek taşı çoktan devrilmişti
Bir doğum sonrası Sevda inek öldü
Öksüz kalan buzağı biberonla büyüdü
Atımız artık koca ahırda yalnızdı
Çok yaşlanmış, zayıflamıştı
Yarıcı ellere günlüğe gidiyor
Çalıştırıyordu Garip’i ölesiye
Gün batımına kadar kendisiyle

Üstelik ne ilgi vardı, ne sevgi
İki avuç arpa, bir tas su
Çekilmezdi bu hayat doğrusu
Ama güzel anıları vardı bu evde
Torunların doğumunu görmüştü
Buzağıları yalamıştı belki de
Annesinden gizlice, sevgiyle…

Bir şubat ayazında yarıcı ayrıldı evden
Ev sahiplerine bile söylemeden
Yükleyip eşyalarını giderken
Yaşlı atı o soğukta çıkarıp ahırdan
Saldı yazıya ardından bile bakmadan
At her akşam eve geldi yabandan
Baktı ne bir ışık, ne yem, ne karşılayan
Kapının önünde bir çeşme babamdan kalan
Garip, birkaç yudum içti yalağından
Bir medet umdu bitişik komşulardan
Kişnemeye bile mecali olmayan
Başını dayayıp kilitli demir kapıya
İri yaşlar aktı yanaklarından
Oysa herkes kendine bakmaktan acizdi anlaşılan
Hain yarıcı evi boşaltıp kaybolmuştu ortadan
Koca ev kalmıştı viran…

Amca kızı görmüştü çeşmeden su doldururken
O günden sonra ihtiyar atı kimseler görmedi zaten
Bir gün sorarlarsa size: “Atlar ağlar mı? ”
Hiç tereddütsüz deyin ki:
“A t l a r d a a ğ l a r, hem de yürekten.”

Naime ÖZEREN