Annem "huuuu" dedi. “Burda mısın?”

Köşedeki ayakkabıcı bağırdı.” Adam düştü! Örtüp saracak bir şey” dedi.

Annem "huuuu" dedi. “Burda mısın?”
Annem "huuuu" dedi. “Burda mısın?” Ses etmedim. Bardağımı alıp balkona çıktım. Balkon muhtemelen kısa süre içinde iliklerime işleyecekti. Birkaç yudum çaydan sonra karşıdaki inşaatı devam eden binaya kaydı gözüm. Bir inşaatı seyretmek her zaman bir erkeğin tüm diğer problemlerini öteleyebilirdi. Bunun Freudyen bir yorumu da vardı dedim kendi kendime.. Esas sorun evimizin birinci katta olmasıydı. İnşaatsa dördü çıkıyordu..Yusufların dairesi 7. Kattı ve ne kadar da şanslılar dedim. Rahatça seyredebiliyorlar. Annem içerden: “Bak can; o inşaata kimi buldularsa getirip işçi diye tıktılar. Sabah akşam bağırış çığırış, her gün kavga.. du bakalım daha neler olcak." Anne dedim: Yusufların evi ne güzel 7. Katta, şanslılar dedim. “Sen yine ne abuk subuk konuşuyorsun Allah aşkına” dedi. Tam yanıt verecekken pat diye bir şey yere vurdu.

Köşedeki ayakkabıcı bağırdı.” Adam düştü! Örtüp saracak bir şey” dedi. İyi bir meşguliyet için balkondan bile atlayabilirdim. Bu trajedinin ortasında aklımdan bunun geçmesinden dolayı da “rezilsin olum sen” dedim. Fırlayıp yatağımın altındaki battaniyeyi kapıp bir solukta adamın başında bittim. Adam yaşıyordu. Sağ kolunu ancak hafifçe oynatabiliyordu ama sol koluyla daha rahat şekilde yukarıyı işaret ediyordu. Sarmaya çalıştım ama elini çıkarmaya çalıştı. Gözlerinin medet beklercesine benim gözlerime kitlenmesini umdum ama o, eliyle işaret etmeye çalıştığı yöne; yalnızca yukarı bakıyordu. Bir an bana döndü. O an göğsündeki kanı farkettim. İnsanlar ambulans, taksi beklerken o kalabalığın içinde sanki sadece ikimiz kalmıştık. Dudaklarını araladı. Ölmek üzere olan bir insanın son sözleri..nerden baksan şairane..eğildim. Belli belirsiz “yaz” dedi bana. Bir anda her şey daha da derinleşmişti. Ölmek üzere olan çaresiz bir adam bile beni hikayesine tutup çekmekle kalmıyor “yaz” diyor ve beni esrarengizin kölesi kılıyordu. "Şu aciz adam senden kudretli olum" dedim. Katmerli bir rezilsin.. Sonra tekrar gözüme baktı. Yine eğildim. Bu defa “yasssszz” benzeri hırıltılı bir sesle karışık bir kelime etti. Hançeresinden çıkan anlamsız ifadeler diye düşünürken “….rim ambulansını” deyip ayakkabıcı bir taksiye atıp götürdü.

Akşam ayakkabıcıya uğradım. Şükrü abi ne oldu adama dedim. “Bilmiyorum ki birader; Bozyaka acile götürüp bıraktık” dedi. Adam “yaz” demişti. Kim bilir ne kadar önemli bir şey diyecekti. Ölüm döşeğinde Einstein’in başına Almanca bilmeyen bir hemşire koymuşlar efsanesi aklıma geldi. Annem ertesi gün bakkaldan Yeni Asır gazetesiyle geldi. Ölüm cazip bir merak uyandırıcıydı. Açtım. Üçüncü sayfanın altında fotosuz, minik bir haber: “Eşrefpaşa’da bir inşaatta işçiler arasında çıkan kavgada Yasin …. Mecid ….’nı göğsünden bıçakladıktan sonra aşağı attı…” bir kez daha okudum: Yasin Yasin Yasin Yasssszzz yazzz yassszzz.

Mecid yukarı bakıyordu allah kahretsin! Adam yukarı bakıyordu..Gazetenin köşesini iki tırnağımla sıkarken annemin kristalimsi sesi geliyordu mutfaktan: “Oğlum kaç kere dicem şu çiğdemi tuzsuz al diye.”
Resim önizleme