AHDE VEFA

 “... Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir.” (İsra: 34)

AHDE VEFA

“Ahde vefa” (söze bağlılık) ahlakın ve hukukun temel ilkelerinden biridir. Romalıların “pacta sunt servanda” olarak ifade ettikleri ahde vefa ilkesi uyarınca kişi, serbest iradesi ile verdiği sözlerle bağlıdır.

Özel veya tüzel kişilerin aralarında yaptıkları sözleşmelerin geçerliliği ve bağlayıcılığı ahde vefa ilkesine dayanmaktadır.

Ahde vefa ilkesi Türk Borçlar Kanunu’na, dolayısıyla borçlar hukukuna da, temel teşkil etmektedir. Fransız Medeni Kanununda bu kavramla ilgili yer alan ifade çok güçlüdür: “Kanuna uygun olarak yapılan sözleşmeler, onları yapanlar için kanun yerine geçer. Bunlar sadece onların karşılıklı rızasıyla değiştirilir veya sona erdirilir.”

Ahde vefa ilkesi uluslararası hukukun ve uluslararası antlaşmaların da temel taşlarından biridir. Bu ilkeye göre “Bir devlet, diğer bir devlete antlaşma kapsamında bir taahhütte bulunmuşsa, bulunduğu taahhüdü yerine getirmelidir.”

1969 tarihli Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 26. maddesinde ahde vefa ilkesi açıkça “yürürlükteki her antlaşma tarafları bağlar ve iyi niyetle uygulanmalıdır” ibareleri ile tanımlanarak kabul edilmiştir.

Bu kuralın bağlayıcı niteliği, iyi niyet ilkesine ve tarafların imzaladıkları an(t)laşmaların kurallarını kendi iradeleri ile kabul etmiş olmalarına dayanmaktadır.

Ahde vefa ilkesi temel bir genel hukuk ilkesi olmakla birlikte aynı zamanda bir ahlak kuralıdır. Verilen sözü tutmamak ahlaksızlıktır.

****

İslami açıdan da ahde vefa dinin bir emridir. Vefasızlık edip ahdini bozmak, verdiği sözü tutmamak ise haramdır.

Herhangi bir şeyi yapmak için söz verip de o şeyi yapmayan kişiye “Ğâdir” (vefasız) denir. Vefasızlık ise münafıklık alâmetlerindendir. Bu gibilere Allah lanet etmektedir.

“Ey iman edenler! Akitlerin gereğini yerine getirin.” (Maide: 1) ; “Anlaşma yaptığınız zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin.” (Nahl: 91) ; “... Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir.” (İsra: 34)

Bu gibi ayetler ve çok sayıda hadislerde hem kişiler arası sözleşmelerde ve hem de Allah ile kul arasındaki akitlerde verilen sözün tutulması emredilmektedir:

“Kim ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahde, vefa gösterirse, Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.”(Fetih: 10)

“Dört şey kimde bulunursa, o kişi münafık olur: Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder, bir şey söylediği zaman yalan söylerahitleşince sözünde durmaz, (bir kimse ile) hasımlaşınca haktan/adaletten ayrılır.” (Müslim)

************************************

DEVLET ADAMLARI VERDİKLERİ SÖZÜ TUTMALIDIR

Bir an için “ahde vefa ilkesinin” dünyadan kalktığını düşünün. Ahlak, hukuk, devletler, ticari ve sosyal ilişkiler çöker.

Bu ilke özellikle devleti yönetme erkini ele geçiren siyasetçilerde en aranması gereken özellik olmalıdır. (Makyavel ve Hitler’in Propaganda Bakanı Göbels tam tersini savunur.)

Konfüçyüs “İnsanları erdemle ve ahlâk kuralları ile yönetirseniz, o zaman onlar hem şeref ve utanma duygusuna sahip olacaklar, hem de doğruyu yapmaya çalışacaklardır” demiş.

Fakat ahlak kuralları ile yönetmesi gereken devlet adamlarının kişisel etik anlayışı, yaptıkları eylemin ahlaki doğruluğu, kişinin vicdanı tarafından belirlenir. Denetlenemez, güçlü, otoriter yöneticiler yaptıkları ahlak dışı uygulamalar için çok rahat kılıflar uydurabilir.

Hukuk sistemleri içinde ise, bir kişinin kendi vicdanının belirlediği normlar yerine, ahlaki doğruluğun standartlar ve yasalar tarafından belirlenmesi, uymayanlara yaptırım uygulanması gerektiği görülmüştür. Yani tarafların hukuk kuralları ve toplumsal sözleşmeye uyması istenir.

Fakat yazılı metinlerde ne yazarsa yazsın, belli bir toplumun ahlaki normları ve gelenekleri evrensel standartlardan sapmışsa, yozlaşmışsa ve yazılı metinlere uymuyorsa, bir eylemin ahlaki doğruluğu o toplumun değerleri ve gelenekleri tarafından belirlenir.

Bu yüzden devlet adamlarının halka verdiği sözleri tutması, adaletle, ahlaka ve vicdana uygun olarak devleti yönetmesi için verdikleri yazılı ve sözlü taahhütleri yerine getirip getirmediği yasama, yargı ve medya tarafından denetlenmelidir.

****

Bugün devleti yönetenler bir anda kendi parti programlarında asla vaat etmedikleri Başkanlık Sistemine geçişi gerçekleştirebiliyorsa…

Bırakın kendi parti programı ve tüzüklerindeki hükümleri, açık anayasa ve yasa hükümlerini uygulamıyorsa…

Topluma çok rahat yalan söyleyip, rakiplerine iftiralar atabiliyorsa…

Adalet, ehliyet, liyakat yerine akraba ve yandaş kayırma ve kendilerine sadık olanları atama ve ödüllendirme uygulanıyorsa tam da bu sebeplerledir.

Yani ilk olarak, toplumun değerleri ve geleneklerinin yozlaşmış olması, evrensel ve İslami temel ilke olan “ahde vefa”nın değerlerimiz ve geleneklerimiz arasından çıkıyor olmasını gösterebiliriz.

Nikâh akdi sırasında verdiği sözü tutmayan sadakatsiz eş, iş sözleşmesindeki yükümlülüklerini yerine getirmeyen işveren veya işçi, müşterisine veya ortağına kazık atan iş adamı, kantarda ve malzemede hile yapan esnaf devlet adamlarından verdikleri sözü tutmasını istemiyor. Hatta böyle olanları çok becerikli ve iyi yönetici kabul ediyor.

İkinci sebep ise, “denge ve denetim” mekanizmalarının olmadığı, bir garip otoriter yönetim şeklinin kabul edilmesidir diyebiliriz.

 

15.06.2020

Ruhittin Sönmez