15 TEMMUZ’DAN DERS ÇIKARDIK MI?

Bayramlar bütün toplumun sevinç ve mutluluk duyması gereken zamanlardır diye düşünüyorum.

15 TEMMUZ’DAN DERS ÇIKARDIK MI?

“15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsüne” karşı kazanılan başarı her yıl bir bayram niteliğinde “Demokrasi ve Milli Birlik Günü” adıyla kutlanıyor.

Darbelerin, ister başarılı olsun, isterse başarısız olsun, bayram gibi kutlanması bana garip geliyor. Bu yüzden 27 Mayıs’larda (1963-1982 arası) resmi zevatın kutladığı “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” törenlerini sevmedim. 12 Eylülün bayram ilan edilmemesini çok isabetli buldum.

Bayramlar bütün toplumun sevinç ve mutluluk duyması gereken zamanlardır diye düşünüyorum.

15 Temmuza getiren süreci ve darbe teşebbüsünü çok utanç verici buluyorum. 15 Temmuz gecesi örgüt etkisine girmemiş güvenlik güçlerimizin refleksi ile gurur duyuyorum. Ama TBMM’nin ve askeri birliklerimizin bombalanması, düşmana karşı kullanılması gereken silahların milletimize doğrultulması ve kayıplarımız acı verici.

FETÖ organizasyonun yönetim kademesini, ABD istihbarat örgütünün maşası olarak değerlendiriyorum. CIA, içimizden devşirdiği kişilerle oluşturduğu, bu örgütü ülkemiz içinde ve dışında yürüttüğü bazı operasyonlar için kullandı.

CIA bu örgütün yargıdaki kolu vasıtasıyla TSK’nın en başarılı subaylarını tasfiye etti. Devletin en mahrem bilgilerini ele geçirdi.

Bütün bunlara engel olamayan yöneticiler ve siyasetçiler, 15 Temmuz’larda, şatafatlı törenlerle beceriksizliklerini örtüyor. 

Biliyorum ki, FETÖ/PDY örgütü dünya istihbarat tarihinde benzeri bulunmayan bir organizasyondu. “Devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş”; yargı, TSK, emniyet dâhil bütün kritik kurumların etkin kadrolarını işgal etmişti. TSK generallerinin yarısından fazlası FETÖ’cü çıktı. Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının yaverlerinin bile örgüt mensubu olduğu anlaşıldı.

FETÖ/PDY ile farklı yollardan da olsa, “aynı menzile gittiğini” düşünen iktidarın her alanda desteğini almıştı. Bir paralel devlet yapılanması adeta devleti yönetir olmuştu. Böyle bir noktaya gelmişken ne olduysa oldu, işbirliği sona erdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın örgütle mücadele etmeye başlaması işi darbe teşebbüsüne kadar getirdi.

Darbe başarılı olsaydı ülkemiz için tam bir felaket olacaktı. Bereket orduda kalan her rütbeden vatansever askerler, örgüte tabi olmayan emniyet mensupları ve halkımızın desteği ile bu felaket önlendi.

Böyle acıların yaşandığı bir gün “bayram etmek” için vesile olmamalı. Benzeri bir ihanet olmaması için ibret almak, buradan ders çıkarmak için değerlendirilmeli idi.

******************************

FETÖ İLE MÜCADELE YÖNTEMİ

FETÖ ile mücadele edilmiyor denemez. “FETÖ irtibat ve iltisakı” iddiası ile hakkında işlem yapılanların sayısı 598 bin kişi olmuş. Yaklaşık 83 bin gözaltı ve 95 bin tutuklama yapılmış.

Ancak örgüt ile irtibatından kamuoyunun hiç şüphe etmediği bazı önemli kişiler ile onların damatları gibi yakınlarının hiç ceza almaması; bazılarının önemli makamlara getirilmesi; “FETÖ borsası kuruldu”, “yüksek meblağlı rüşvetlerle beraat kararları alınıyor”  iddiaları vicdanları rahatsız ediyor.

“Altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet” olan bir yapılanma ile mücadelede ihanet eden üst tabakanın ne kadarı cezalandırıldı?

Devletin izin verdiği bankaya para yatıran, dershaneyeokula öğrenci verenlere, sendikaya üye olanlara çektirilen çileleri herkes biliyor.

Ancak bu bankada personel maaş hesaplarını açan, dershane ve okullarına “parsel parsel” arsa ve binalar veren belediye başkanlarına soruşturma bile açılmadı. FETÖ okullarında okuyan öğrenci başına devlet desteği veren yetkililer, bırakın ceza almayı, ayıplanmadı bile.

FETÖ gibi bir örgüt siyasi ayağı olmadan bu çapta güce erişemezdi. Siyasi ayaktan bugüne kadar bir tek kişi bile açığa çıkmadı.

CIA’nın operasyonel maşası olan bir örgüt ile bu mücadele yöntemi ne kadar doğru?

******************************

LİYAKAT YERİNE İNANCINI ESAS ALIRSANIZ

15 Temmuz 2016 sonrası, FETÖ “irtibatlı” hatta “iltisaklı” olanlar bile devlet kadrolarından tasfiye edildi/ ediliyor.

İltisak” sorunlu bir tanımlamadır. Çoğu hukukçu gibi ben de, bu kelimenin “suçta ve cezada kanunilik” ilkesine aykırı olduğu, örgüt suçunun kapsamını genişlettiği” kanaatindeyim.  Ancak örgüt içerisinde, “sempati ve iltisak boyutunu aşan”, örgüt hiyerarşisi içinde yer alan yani emir-komuta zincirine dâhil kişilerin devlet kadrolarında yer almasını doğru bulmam.

FETÖ yapılanması bize gösterdi ki, “aklını, iradesini, vicdanını birilerine devreden” insanlar, tahsili, makamı, şöhreti ne olursa olsun, düşünme ve sorgulama melekelerini kaybediyorlar.

“Şeyhi, hocaefendisi, gavsı, genel başkanı, reisi, örgüt lideri” gibi aklını, iradesini ve vicdanını devrettiği kişiler adına, örgütün hiyerarşisi içinde, hangi talimat verilirse sorgulamaksızın itaat ediyorlar.

Birey olamayan, sorgulama yeteneğini kaybetmişvereceği her kararı iradesini teslim ettiği kişiden alacağı işarete göre belirleyen insanlar güdülmesi kolay kitleleri oluşturur.

Bu bakımdan devlet kadrolarını oluştururken “aklını, iradesini ve vicdanını” ABD’deki birine teslim edenlerden temizlerken, onların yerine Ankara, İstanbul, Erzurum, Adıyaman vd yerlerden birinde oturan bir şahsa devredenler tercih edilmemeli. Devleti yönetenler böyle grupları himaye etmemeli. Sağlık Bakanlığı falanca cemaatin, İçişleri Bakanlığı filanca tarikatın kadrolaştığı yerler olmamalı. Hâkim ve savcı atamalarında AKP yöneticisi veya üyesi olmak tercih sebebi olmamalı.

Din ve ideoloji gibi etkenlerle birey olamamış kitleleri yönetebilen herhangi bir kişi iç ve dış güçler tarafından yönlendirilebilir, satın alınabilir, maşa olarak kullanılabilir. Sizinle “aynı menzile gidiyor” gibi gözükenler bile devlete ve size ihanet edebilir.

Bunca tecrübeden sonra, devlet kadroları “işini en iyi yapan” liyakatli insanlara emanet edilmeliydi.

Ama ben bu konuda da FETÖ tecrübesinden ders çıkarıldığı kanaatinde değilim.

 

16.07.2020

Ruhittin Sönmez